Velayet davalarında temel ilke, çocuğun üstün yararının korunmasıdır. Hakim, kararını verirken soyut kurallardan çok somut olayın özelliklerine ve çocuğun fiziksel, duygusal, sosyal gelişimini en iyi şekilde sürdürebileceği ortama odaklanır. Bu süreçte göz önünde bulundurulan kriterler çok yönlüdür.
Çocuğun yaşı ve ihtiyaçları değerlendirilir. Özellikle küçük yaşlardaki çocukların anne bakımına olan fizyolojik ve duygusal bağı nedeniyle, annenin ebeveynlik yeterliliği hakim için kritik bir faktördür. Ancak bu, her durumda annenin tercih edileceği anlamına gelmez. Annenin yaşam tarzı, psikolojik durumu, çocuğa bakma kapasitesi gibi durumlar da detaylıca incelenir.
Bir diğer önemli unsur, ebeveynlerin çocukla olan ilişkileridir. Hakim, ebeveynlerin çocukla kurduğu iletişimi, ilgiyi, sevgiyi, birlikte geçirilen zamanı ve çocuğun bu ebeveyne olan duygusal bağlılığını dikkate alır. Davaya tanıklık eden pedagog ya da sosyal hizmet uzmanlarının raporları bu noktada belirleyici olabilir.
Ebeveynlerin yaşam koşulları da değerlendirmeye alınır. Gelir düzeyi, barınma koşulları, sosyal çevre, eğitime erişim olanakları gibi faktörler, çocuğun güvenli bir ortamda büyüyüp büyümeyeceği konusunda hakime yol gösterir. Ancak maddi durum tek başına belirleyici değildir; çocuğun maddi imkânlarla değil, sevgi dolu bir ortamda büyümesi ön plandadır.
Ayrıca, ebeveynlerden birinin çocuğu diğerine karşı kışkırtması, iletişimi engellemesi ya da velayet üzerinden bir araç gibi davranması halinde bu tutum, hakim nezdinde olumsuz değerlendirilir. Hakim, çocuğun diğer ebeveyniyle ilişkisini destekleyen ve sağlıklı iletişim kurmaya açık olan tarafı tercih etme eğilimindedir.
Velayet Davasında Çocuğun Yaşı Ne Kadar Önemlidir?
Velayet davalarında çocuğun yaşı, karar sürecinde göz ardı edilemeyecek derecede etkili bir faktördür. Yaş, çocuğun gelişim dönemine, bakım ihtiyaçlarına ve psikolojik dayanıklılığına dair önemli ipuçları sunar. Henüz bebeklik ya da erken çocukluk döneminde olan bir çocuğun ebeveynlere olan fiziksel bağı daha yüksek olduğundan, bu yaş grubundaki çocuklar için daha yoğun ve doğrudan bakım sağlayabilecek ebeveyn öncelikli olarak değerlendirilir.
Erken yaşlardaki çocuklar, özellikle duygusal güvenliğe ihtiyaç duyar. Bu dönemde annenin rolü genellikle daha baskındır. Ancak bu, annelik sıfatının velayet için otomatik bir hak oluşturduğu anlamına gelmez. Anne ya da baba fark etmeksizin, çocuğun yaşına uygun duygusal, fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ortam sağlayamayan tarafın velayet hakkını alması güçleşir. Dolayısıyla yaş, ebeveynlik becerileriyle birlikte ele alınır.
Okul çağına gelen çocuklarda, çevresel faktörler ön plana çıkar. Yaş ilerledikçe, çocuğun eğitimi, sosyal çevresi, arkadaş ilişkileri ve yaşam düzeni gibi unsurlar karar sürecinde daha belirleyici hale gelir. Bu dönemlerde, ebeveynin çocuğun düzenini bozmayacak bir yaşam sürdürebilmesi, aynı çevrede ikamet etmesi ya da okul değişikliğini gerektirmemesi gibi kriterler önem kazanır. Çocuğun alışık olduğu ortamda yaşamını sürdürmesi, psikolojik bütünlüğünün korunması açısından önemlidir.
Ergenlik dönemine gelmiş çocuklar açısından ise görüş alma süreci devreye girer. 12 yaş ve üzerindeki çocukların mahkeme tarafından dinlenmesi, Türk Medeni Kanunu’na ve ilgili içtihatlara göre genel uygulamalardandır. Ancak bu görüşün mutlak etkisi yoktur. Çocuğun düşüncesi, yaşının yanında olgunluk seviyesiyle birlikte değerlendirilir. Ebeveynlerden biriyle görüşmek istemediğini belirten bir çocuğun bu beyanı, duygusal manipülasyonun ürünü olup olmadığının da araştırılmasıyla dikkate alınır.
Hakim, çocuğun yaşının sağlıklı gelişimini etkileyip etkilemeyeceği ölçüde bir ortamda büyüyüp büyüyemeyeceğine karar verirken, pedagojik raporları, sosyal inceleme sonuçlarını ve gerektiğinde uzman mütalaalarını da dikkate alır. Yaş, bu noktada bir yönlendirici unsur olarak kabul edilir; ancak tek başına belirleyici değildir. Çocuğun hangi ebeveynde daha sağlıklı gelişim göstereceği sorusuna yanıt verecek tüm verilerle birlikte değerlendirilir.
Velayet Davasında Çocuğun Görüşü Dikkate Alınır Mı?
Çocuğun görüşü, özellikle belli bir yaşın üzerindeki bireyler söz konusu olduğunda, velayet davalarında dikkate alınan önemli unsurlardan biridir. Türk Medeni Kanunu, çocuğun idrak yaşına erişmiş olması halinde görüşünün alınabileceğini açıkça belirtir. Bu uygulama, yalnızca çocuğun ne istediğini duymakla sınırlı olmayıp, bu isteğin hangi temellere dayandığını anlamayı da içerir.
Mahkemeler genel olarak 12 yaş ve üzerindeki çocukların görüşlerini almaya eğilimlidir. Ancak bu yaş mutlak bir sınır değildir. Daha küçük yaştaki çocukların da görüşleri dinlenebilir; burada esas olan yaş değil, çocuğun olayları anlayabilecek zihinsel ve duygusal olgunluğa sahip olup olmadığıdır. Hakim, bu değerlendirmeyi çoğu zaman pedagog ya da sosyal hizmet uzmanlarının görüşlerine dayanarak yapar.
Çocuğun görüşü alınırken, bu sürecin ebeveynlerin etkisinden uzak şekilde gerçekleştirilmesi önemlidir. Eğer çocuk, bir ebeveynin telkiniyle ya da baskısıyla hareket ediyorsa, ifade ettiği görüş objektif bir kanaati yansıtmaz. Bu tür durumların tespiti halinde, çocuğun beyanı karar üzerinde etkili olmaz. Mahkeme, bu tür beyanların arka planını araştırmakla yükümlüdür.
Çocuğun bir ebeveyne olan yakınlığı ya da uzaklığı, tek başına yeterli bir gerekçe oluşturmaz. Çocuk bir ebeveynle yaşamak istemediğini ifade edebilir; ancak bunun ardında yatan nedenler önemlidir. Fiziksel ya da duygusal şiddet, ilgisizlik veya güven eksikliği gibi ciddi nedenler varsa, çocuğun bu beyanı mahkeme açısından haklı bir gerekçe sayılır. Fakat sadece “daha çok hediye alıyorum” gibi nedenler dayanaksız kabul edilir.
Bu nedenle mahkeme, çocuğun hangi ebeveynde daha sağlıklı, huzurlu ve dengeli bir yaşam süreceğine odaklanır. Görüş sadece bir araçtır; tek başına karar verdirici bir unsur değildir. Hakim, çocuğun üstün yararını merkeze alarak beyanları yorumlar ve en doğru kararı vermeye çalışır.
Hakim Velayet Kararında Gelir Durumu Önemli Midir?
Velayet davalarında ebeveynlerin ekonomik durumu, çocuğun maddi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi açısından önemli bir değerlendirme kriteridir. Ancak bu kriter, kararın merkezinde tek başına yer almaz. Hakimler, ekonomik yeterliliği çocuğun bakımı, eğitimi, sağlığı ve genel refahını sürdürebilecek bir temel olarak görürken, bu durumun diğer faktörlerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini de göz önünde bulundurur.
Maddi imkânları daha fazla olan bir ebeveynin velayet alması, otomatik bir sonuç değildir. Mahkeme, çocuğun yalnızca fiziksel ihtiyaçlarının değil, duygusal ve psikolojik gereksinimlerinin de karşılanabileceği bir ortamda büyüyüp büyüyemeyeceğini sorgular. Bu nedenle ekonomik durum, sevgi, ilgi, bakım ve ebeveynlik kapasitesiyle birlikte değerlendirilir.
Bazı durumlarda ekonomik imkânı zayıf olan bir ebeveyn, devletin sunduğu sosyal destekler ya da nafaka düzenlemeleri ile çocuğa yeterli yaşam koşulları sağlayabileceğini gösterebilir. Bu tür durumlarda hakim, çocuğun yaşam standardının asgari düzeyin üzerinde sürdürülebileceğini görürse, ekonomik durumu tek başına aleyhte bir faktör olarak değerlendirmez.
Ayrıca ebeveynlerin gelir kaynaklarının yasal olup olmadığı da dikkate alınır. Kayıtdışı gelir, düzensiz kazanç ya da riskli meslekler mahkeme tarafından dikkatle incelenir. Düzenli, şeffaf ve güvenli bir gelir yapısı, çocuğun süreklilik içeren bir bakım alabileceğini gösterir.